Ülkemizde Çocuk İşçiliği ve Bazı Gerçekler

Ülkemizde Çocuk İşçiliği ve Bazı Gerçekler

İş Sağlığı ve Güvenliği Dernekleri Federasyonu Tarafından,  Yapılan Basın Açıklaması ve Yürek Burkan Gerçekler…

Türkiye’de çocuk işçiliğinin esas kaynağını aramak ve sorunu kaynağında çözmek zihniyetiyle öncelikle resmi doğru çizmek ve sahadaki durumu doğru bir biçimde aktarmaya çalışmak gerekliği inancında olduğumuzu belirterek söze başlamak istiyoruz.

TÜİK’in İstatistiklerle Çocuk (2014) Raporu’nda yer alan rakamlara göre, Türkiye’de daimi olarak yoksulluk eşiği altında yaşayan 17 milyon kişinin neredeyse yarısını çocuklar oluşturuyor. Yine TÜİK’in 2012 rakamlarına göre, Türkiye’de yaşayan yaklaşık bir milyon çocuk işçinin büyük çoğunluğu ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılıyor. Henüz okul çağındayken çalışmaya başladıkları için genellikle eğitimden kopan bu çocuklar, ailelerinden miras kalan yoksulluk döngüsünün içinden çıkamıyor. Yoksulluğun ve işsizliğin Türkiye genelinde yapısal bir sorun olması nedeniyle çocukların hane gelirine katkı yapmak zorunda bırakılması, çocuk işçiliğinin temel sebepleri arasında bulunuyor. Çocuk işçiliği, çocukların fiziksel ve psikolojik gelişimine zarar verdiği gibi onları en temel hakları olan yaşama, sağlıklı gelişim, beslenme, ihmal ve istismara karşı korunma, barınma ve eğitim haklarından yoksun bırakıyor.

Bunu da Okuyabilirsin...
Teknoloji Nedir? Gelişimi, Etkileri, Faydaları ve Zararları

18 Yaşını Doldurmamış Her Birey Çocuktur

Aslına bakılırsa, çalışma yaşı bakımından uluslararası sözleşmelerle genel olarak uyumlu ama bazı noktalarda geliştirilmesi gereken bir mevzuata sahibiz. Türkiye’nin imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur. Ülkemiz kanunu ise, genel anlamda 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmasının yasak olduğunu belirtir. Ayrıca, 15 yaşını tamamlamış ancak 18 yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek işler ile 14 yaşını aynı zamanda ilköğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabileceği hafif işler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından belirlenir.

Her 10 Çocuktan 3’ü Zorunlu Eğitimine Devam Edemiyor

Çalışmaya kabul yaşı gibi, 18 yaşın altındakilerin işe alım koşullarına baktığımızda yine uluslararası standartların getirdiği koruyucu düzenlemelerin var olduğunu görüyoruz. Mesela çalışma alanına katılacak kişinin bu alana uygundur gibi bir doktor muayenesinden geçmiş olma şartı bulunuyor. Ancak burada bilmemiz gereken bir başka gerçekle karşılaşıyoruz: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre, ülkemizde %37 oranında kayıt dışı çalışan var. Kayıt dışının bu kadar yüksek olduğu yerde doktor muayenesi var mı yok mu kontrol edilebilir mi? Bir diğer koşulda, çalışmanın çocuğun okuluna engel olmaması gerekliliği vurgulanıyor. Oysa bugün çocuk çalışma yaşamına katılsın ya da katılmasın her 10 çocuktan 3’ünün zorunlu eğitimine dahi devam edemediği bir ortamdan bahsediyoruz. Bu veriler muhtemelen bu sene daha da yükselecek. Çünkü aynı şekilde dış göçle gelen çocukların çalışma hayatına katılmasıyla daha da büyüyen problemde, eğitime devamlarını sağlayacak bazı pilot uygulamalar mevcut olsa da, eğitim ihtiyacı o pilot uygulamalarla karşılanamayacak büyüklükte bir göçmen çocuk nüfusundan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu koşulların yasada yer alıp almamasından daha önemlisi, bu koşulları sağlayacak ne tür politikaların olduğu ve uygulanabilirliğidir.

Bunu da Okuyabilirsin...
Psikodrama Nedir?

Ülkemizde Çocuk İşçiliği ve Bazı Gerçekler

Bazı yabancı yayın organları tarafından öncülüğü yapılan algı operasyonuna karşın, Türkiye’de çocuk işçiliği sorununun, Suriye’den gelen mültecilerden sonra oluşmuş bir sorun olmadığını belirtmemiz gerek diye düşünüyoruz.

Biz Türkiye’de çocuk işçiliği sorunuyla yaşıyoruz ve aslında bu konuda da ülkemizde yıllardır “bölgesel çocuk işçi” gibi son derece hatalı tanımlamalar kullanıldığını görüyoruz. Özetle, biz çocuk işçiliği sorununu, çalışma hayatının çözülememiş en büyük problemlerden biri olarak görüyor, ülkenin her yerinde ve hatta neredeyse tüm sektörlerinde yıllardır var olduğunu biliyoruz. Bu sebeple problemi bölgeselleştirmeden ve soruna bir milat koymadan, göçmen bahanesine sığınmadan yaklaşıyoruz. Bunun yanı sıra çalışma hayatındaki çocuk gücü istismarının tabi ki sadece ülkemize ait bir sorun olmadığını da belirtmek gerekiyor. Avrupa Birliği ile olan “pazarlık” cümlesiyle tartışılan, isterseniz “anlaşma” diyelim tüm süreç birçok açıdan sorunlu görünüyor. Aslında tüm dünya, insanlık olarak gelinen bu noktada çok ciddi bir sınav veriyoruz. “İnsan hakları”, “çocuk hakları”, “çocuğun üstün yararı” gibi kavramlar, insanlığın ortak geliştirdiği kavramlar büyük bir sınavdan geçiyor. Çocukların çocuk olmaktan doğan haklarını korumamız gerekiyor. Çalışan, çalışmak zorunda kalan yahut çalışmak zorunda bırakılan çocuğun Türk, Kürt, Suriyeli olması değil; ÇOCUK olduğu vurgusunu yorulmadan tekrar tekrar belirtmemiz gerekiyor.

Bunu da Okuyabilirsin...
Anneler Günü İçin En Özel, En Sürpriz Hediye Nedir?

Çocuklar Çalışmak Zorunda mı?





Soruna çözüm yolu olarak önerilen çalışma yaşını yükseltme fikrinin, uygulamaya bakıldığında kendi başına koruyucu olmadığını düşünüyoruz. Çocuklar erken yaşta çalışmaya itildiklerinde, çalışmaya başlamak zorunda kaldıklarında, bunu sadece yaşı yükseltici düzenlemelerle engellemek mümkün olmuyor. Çünkü bu bir sonuç. Dolayısıyla bizim sebep üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Çocuklar neden çalışmak zorunda kalıyor? Bu soruyu sormadan, sebebi düşünmeden ve sebebe dair etkili bir çözüm ortaya koymadan yaşı yükseltmeye kalkmak çocukları daha çok tehlikeye atıyor. Bunun için sadece yaş sorgulamasını ve mevzuatta yaş yükseltmenin sorunu çözme konusunda yeterli olacağını düşünmüyoruz.
Ülkemizin bu acı gerçekliği içerisinde, ortak aklı beraberce geliştirmenin çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Devlet kurum kuruluş ve konuya duyarlı STK olarak hepimizin kozmopolitan bir etik anlayışla, yani her bir insanın, her bir çocuğun, milletinden, ülkesinden, inancından bağımsız bir biçimde değerli olduğu fikriyle, kendi değerlerimizi ve çalışma etiğimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyoruz. Bahsettiğimiz sayının her birinin; bir insan, bir çocuk hayatı, yaşamı olduğunun bilinciyle hareket etmek sonucuna ulaşıyoruz.

Meltem Ünal BULUT
İSAF Yönetim Kurulu Başkanı

Gönderiliyor
Kullanıcı Oyları
( oy)

Yorum Bırak