Osmanlı'da Çevrelerine Yeni Fikirler Aşılayan Öğretmenler | Onlinezeka

Osmanlı’da Çevrelerine Yeni Fikirler Aşılayan Öğretmenler

Maarif Nezareti ve Sarayın müdahaleleri, baskıları nedeniyle öğretmenlerin okulda ve toplum içinde yenileştirici bir etkinlikte bulunmaları güçtü. Aslında, öğretmenlerin çoğunluğu medrese zihniyetinde idiler. Fakat, az sayıda da olsa, etkileri küçümsenmeyecek, yeni fikirli öğretmenler vardı. Bunlardan bir kısmı gizli hürriyet hareketlerine katılarak, öğrencilerine ve çevrelerine siyasal nitelikte yeni fikirler aşılayarak etkilerini duyuruyorlardı.

Gizli Hürriyet Hareketlerine Katılan Öğretmenler

Bu öğretmenlerden başlıcaları, Mustafa Kemal Atatürk’ün önce Suriye’de kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin şubesini açmak için Selânik’e gidince (1906) kendisine katılanlardır: Selânik Askerî Rüşdiyesi Tarih ve Edebiyat öğretmeni Hakkı Baha (Pars), Askerî Rüşdiyenin müdürü ve sonradan ittihat ve Terakki Fırkasının önemli adamlarından Bursalı Tahir, Selânik Darülmuallimîni müdürü Hoca Mahir (İsmail Mahir Efendi), Atatürk’ün Fransızca öğretmeni Nakiyüddin (Yücekök). Bu öğretmenler Atatürk’ün girişimine ilk katılanlardır. ismail Mahir Efendinin evi ve Selânik Darülmuallimîni, ittihat ve Terakki Fırkasına alınacakların yemin ettirildikleri yerlerdi.

Öğrencilerine ve Çevrelerine Yeni Fikirler Aşılayan Öğretmenler

Bunlar bazı orta dereceli sivil okullarla Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye gibi yüksek okulların öğretmenleridir. O zamanlar öğrenciler törenlerde, bayramlarda “Padişahım çok yaşa!” diye bağırtılırdı. Galatasaray Sultanîsine ait bir anıda büyük çoğunluğun “Padişahım baş aşağıya!” diye haykırdığı yazılıdır. Böyle bağıranlar arasında Nazırların bile çocukları vardı. Padişahı, ona yakın çevrelerin gençleri bile sevmiyorlardı. Öğrencileri bazı öğretmenler etkilemekteydi.

  • Tıbbiye, 1890’larda, içinde “hürriyet kazanı kaynayan” bir ocak haline gelmiş-ti. İttihat ve Terakki Cemiyeti de 1889’da Tıbbiye öğrencileri tarafından kurulmuş ve okulun hürriyetperver öğretmenlerinden destek görmüştür.
  • Harbiye’de de 1896-1897 yıllarında bazı öğretmenler öğrencileri rejime karşı kışkırtıp komiteler kurmaya teşvik etmişlerdir.
  • Öğrencilerine yeni fikirler aşılamak yoluyla etkinlik gösteren öğretmenlerin başında Mülkiye Mektebi öğretmenleri gelir. Mülkiye özellikle 1878-1895 arasında bazı değerli öğretmenlerin varlığı ile yeni fikirlerin ocağı olmuştu.

Mülkiye Mektebinde o yıllarda etkinlik göstermiş başlıca öğretmenler şunlardır:

Murat Bey: Tarih öğretmenidir. Çıkardığı Mizan gazetesi dolayısıyla “Mizancı” diye anılır. Devrimler, tarihin gelişme çizgisi gibi konuları özellikle işlemiştir.

Hekimbaşı Salih Efendi: Nebatat öğretmenidir. Bu dersi deneysel olarak yaptırır, öğrencilerin kafasından batıl inanışları silmeye çalışırdı.

Portakal Paşa, Sakızlı Ohanis Efendi: Maliye ve Ekonomi okutan, Azınlıklardan olan bu öğretmenler, ulusların gücünün çalışmaya dayandığı fikrini aşılamışlardır. Abdurrahman Şeref Bey: Mülkiyede müdürlük yapmış, Coğrafya, Ahlâk, İstatistik… okutmuş, çeşitli Nazırlıklarda bulunmuştur. Öğrencileri, okulu, siyasî baskılara karşı korumaya çalışmıştır.

Atatürk, Mutlakıyet Dönemi Öğretmenleri İçin Söyledikleri

Atatürk, Eylül 1924’te Samsun’da öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada “ilham ve kuvvetini” geniş ölçüde Askerî Rüşdiyedeki Fransızca öğretmeni Nakiyüddin Beyden aldığını söylemiş ve Mutlakıyet dönemi ve o dönemin öğretmenleri için şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Gerçi biz, belki burada bulunanların kâffesi (tümü) dünyaya geldiğimiz zaman bu topraklar üzerinde yaşayanlarla beraber kahhar (kahredici, öldürücü) bir istibdadin (zulüm ve baskı yönetiminin) pençesi içinde idik. Ağızlar kilitlenmiş gibi idi. Muallimler, mürebbiler yalnız bir noktayı dimağlara yerleştirmeye mecbur tutulmakta idi: Benliğini, her şeyini unutarak bir heyulaya (hayale) boyun eğmek, onun kölesi olmak. Bununla beraber tahattur etmek (hatırlamak) lâzımdır ki, o tazyik (baskı) altında dahi, bizi bugün için yetiştirmeye çalışan hakikî ve fedâkâr muallimler, mü-rebbiler eksik değildi. Onların bize verdiği feyiz (bilim, irfan) elbette esersiz (sonuçsuz, ürünsüz) kalmamıştır. Şimdi burada bir zat-ı âliye (yüce, saygıdeğer bir kişiye) tesadüf ettim. O benim Rüşdiye birinci sınıfında muallimim idi. Bana henüz iptidaî şeyler öğretirken istikbal (gelecek) için ilk fikirleri de vermişti.”

Bunu da Okuyabilirsin...
Cumhuriyetçilik İlkesi Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Atatürk, mesleğinde başarılı, mesleğin gerektirdiği özellikleri taşıyan öğretmenlere sahip olmuştur ki bu kendisi ve Türk milleti için büyük bir mutluluktur. Öğret-menleri O’nu çok değişik biçimlerde etkilemiş, O’na çok yararlı bir rehberlik yapmışlardır:

Şemsi Efendi: Atatürk’ün ilk öğretmenidir. Eğitim tarihimizde yeni pedagojik yöntem ve uygulamaları, ilk deneyenlerdendir. Öğrencileri bir üst düzeyde okul olan Rüşdiyedeki öğrencilerden daha bilgili yetişiyorlardı. Atatürk’ün dinde bağnazlığa karşı görüşlerinde, yenilikçi fikirlerinde, disiplin duygularının gelişmesinde Şemsi Efendinin öğretim ve uygulamalarının şüphesiz payı vardır.

Yüzbaşı Mustafa Bey: Atatürk’ün, Selânik Askerî Rüşdiyesinde Matematik öğretmenidir. Öğrencisinin yeteneklerini sezip O’na Kemal adını takmıştır. Bu şekilde O’nun kendisinden ve arkadaşlarından farklı ve üstün durumunu tespit etmiş, O’na, daha iyiye, daha güzele doğru gitmek için sürekli bir teşvik nedeni sağlamıştır. Bu çok önemli tarihî olayı, Mustafa Kemal Atatürk’ü sürekli, daha büyük başarı ve erdemler peşinde koşmaya iten bir destek olarak değerlendirmek gerekir. Yüzbaşı Nakiyüddin Bey: Askerî Rüşdiyede Fransızca öğretmenidir ve Atatürk’e “geleceğe ilişkin ilk fikirleri” vermiştir. Mehmet Âsim Efendi: Manastır Askerî İdadîsinde Kitabet öğretmenidir ve öğrencisinin askerliğe biraz ters düşen Edebiyata fazla kapılmasını engellemiştir.Topçu Kolağası Mehmet Tevfik Bey: Askerî idadîde Tarih öğretmenidir ve Atatürk’te Tarih sevgisi oluşturmuş, O’na yeni ufuklar açmıştır. Harb Okulundaki başlıca öğretmenleri şunlardır:

Fransızca öğretmeni Necip Âsim Bey, Tâlim öğretmeni Rahmi Paşa ve Yüzbaşı Naci Bey.

Harb Akademisindeki başlıca öğretmenleri de şunlardır: Eski Osmanlı Seferleri öğretmeni Ahmet Muhtar Paşa , Napoleon Savaşları öğretmeni Kurmay Binbaşı Refik Bey, Yüksek Matematik öğretmeni Kurmay Yarbay Macit Bey, Tabiye öğretmeni Kurmay Yarbay Nuri Bey… Harb Okulu ve Akademisindeki öğretmenleri Atatürk’ün özellikle askerlik bilgilerini genişletmesinde etkili olmuşlardır.

Münif Paşa’nın Türk Eğitim Tarihindeki Yeri

Münif Paşa (1830-1910) Antep’te doğmuştur. Kahire ve Şam’da medrese öğrenimi görmüş, Berlin’de elçilik kâtibi iken Üniversitede Felsefe, Hukuk, Politika derslerini izlemiş ve Batıyı tanımıştır. Ticaret ve üç kez Maarif Nazırlığı yapmıştır. Özellikle, Hukuk, İktisat, Eğitim alanında yazıları ve eserleri vardır.

Mecmua-i Fünûriüa 1862’de yayınladığı “Ehemmiyet-i Terbiye-i Sıbyan” başlıklı yazısında özetle der ki:

Halkın çoğu eğitimin önemini anlamamakta, ailelerinde nasıl gördülerse öyle davranmaktadır. Bizde bazı babalar, çocuklarının doğum, sünnet ve evlenmelerin-de çok masraf yaptıkları halde, sıra eğitime gelince, bunun parasız ya da çok az bir para ile yapılmasını istemek gibi bir çelişkiye düşerler.

Çocukların eğitim ve öğretimi, bir ülkenin servet, mutluluk ve gücünün kaynağıdır. Dünya ve ahirette insanın mutluluğu iyi bir eğitim öğrenim görmesine bağlıdır. Bu nasıl bir eğitim öğretim olacaktır? Münif Paşaya göre artık aileler çocuklarının yalnızca biraz okuma yazma öğrenmelerini sağlamakla yetinmemelidirler. Gerçi, çocuğun okuma, yazma, hesap öğrenmesi çok gereklidir.

Fakat, bu bilgiler, başka bazı önemli müsbet bilimleri (fünûn-ı nâfia) öğrenmek için araç olmalıdır. Aileler çocuklarını, geleceği düşünerek yetiştirmeli, onlara müsbet, teknik bilgiler ve bir meslek kazandırmalıdırlar. Aslında hangi meslekte olursa olsun, onu alışkanlıkla öğrenip yapagelenler pek çoktur. Ama böyle kimseler yalnızca taklitçidirler. Bu durumun sonucu olarak ülkemizde sanayi durgun bir hale gelmiş, bu gidişle kaçınılmaz biçimde gerileyecektir. Çünkü, sanayide, yaratıcılığın yolu, Avrupa’da görüldüğü gibi, bilimsel bilgiden geçer. İşte bizim de çocuklarımıza bilimsel bilgiyi kazandırmamız gerekir. Münif Paşa, kızların eğitimi, özel eğitim, ticaret eğitimi, kütüphanecilik, öğretmen yetiştirme… alanında bazı kurumlar açarak eğitimimize katkıda bulunmuştur. O, yeni öğretim yöntemlerini bilen öğretmenlerin yetişmesi için çaba harcamıştır.

Öğrenci disiplini konusunda der ki: Okullarımızda çocukların dövülmesi çok yanlıştır. Oysa artık suçlular bile dövülmüyor. Dayak eşeğe yakışır. Çocuklar uygun dille uyarılmalı, yine de tembellik gösterenlere dersleri bir çok kez yazdırılmalıdır.

Sait Paşa’mn Türk Eğitim Tarihindeki Yeri

Abdülhamit döneminde altı kez, II. Meşrutiyet döneminde üç kez Sadrazamlık yapan Mehmet Sait Paşa (1838-1914), döneminde, eğitime en çok hizmet eden devlet adamı olarak tanınır. Başlıca çalışmaları özetle şunlardır:

Bunu da Okuyabilirsin...
Türkler'in tarih boyunca kullandığı takvim ve alfabeler

O, Osmanlı Devletinin kurtuluşunu eğitimin geliştirilmesinde görmüş ve bunu Padişaha verdiği lâyihalarda dile getirmiştir. Birinde şöyle der: “Maarif, hâkimiyetin birinci şartı olup, cehl (bilgisizlik) ise, mahkûmiyeti dâi (esaretin nedeni) bulundu­ğundan bir kaç sene daha ehl-i İslâmın şu hâli cehalette kalması müellim ahvale netice verir (acılı durumlara yol açar). Terbiye-i umumiyentn ihmalinden Devlet-i aliyeye ve Müslüman halka erişen felâketler sayısızdır.”

Bu düşünce ile ve orta öğretim kurulmadan Darülfünûn açılmasının bir ürün vermediğini bilerek, Sait Paşa genel orta öğretime ve meslekî eğitime önem ver-miş, bir çok oku! açmıştır. İstanbul’da 17, vilâyetlerde 119 Rüşdiye ve 30 kadar İdadi açtırdığını, Rüşdiyelerde Fransızcayı zorunlu ders olarak koydurduğunu söyler. O dönem açıldığını gördüğümüz orta ve yüksek dereceli okulların çoğu onun eseridir. Sabah akşam okul binalarının yapımını denetlediğini de söylemektedir. 1884’de Bayezid Devlet Kütüphanesinin açılmasını da gerçekleştirmiştir. 1880 yıllarında aşar’a ek olarak bir maarif vergisi alınması yoluna gitmiştir.

Ahmet Mithat Efendinin Türk Eğitim Tarihindeki Yeri

Ahmet Mithat Efendi (1844-1913): Rumeli’de Niş Rüşdiyesini bitirmiş, Tuna Valisi Mithat Paşanın ilgisini çekerek, onun koruyuculuğu altında yetişmiştir. Mithat paşa Bağdat Valisi olunca onu da beraberinde götürdü (1868). Orada, Mithat Paşanın açtığı sanat mektepleri için Hâce-i Evvel ve Kıssadan Hisse başlıklı ders kitapları yazdı. Ahmet Mithat Efendi bir yazar olarak halkın kültür düzeyini yükseltmeye çalıştı, medrese zihniyeti ile mücadele etti. 1873’te, Namık Kemal ve arkadaşları sürülürken o da Rodos’a sürüldü. Rodos’ta bir okul açarak yeni yöntemlerle öğretim yaptı. İstanbul’da birçok gazete çıkardı (Tercüman-1 Hakikat, vs.), binlerce makale ve 160 kadar kitap yayınladı. 1908’den sonra Darülfünunda Umumî Tarih, Dinler Tarihî, Felsefe dersleri, Darülmuallimatta Pedagoji dersini okuttu.

Ahmet Mithat Efendi, “rejim” meselesini ön plânda görmemiş ve bu alanda mü-cadele edenlerden ayrılmıştır. Ona göre, öncelikli sorun, halkı okutmak, bilgilendirmektir. 1872’de, yeni Sadrazam olan Mithat Paşaya hitaben gazetesinde şöyle bir açık mektup yayınladı: 

“…Biz maarif istiyoruz, adam olmak istiyoruz. Hükümet, ‘bunların maarif ile göz-leri açılırsa zapt-u raptları (disiplin altında tutulmaları) müşkül olur’ diye bizden ma-arifi imsak ediyor (kısıtlıyor). Pekâlâ, gözümüz açılırsa neyi göreceğiz? Bir fenalık var da onu göreceksek, o fenalık niçin oluyor?.. Herkes bize ‘barbar’ diyor, çünkü bizi fakir, cahil görüyorlar. Ah, biz bu hakareti görecek babaların evlâdı mıyız? Bizi okut, sanat öğret, zengin et, ta ki biz de göğsümüzü gere gere ‘Osmanlıyız’ diyebilelim. Terakki (ilerleme) isteriz ey Vezir-i azam, terakki isteriz! Esbabını (bunun yollarını) sen bulup irae edeceksin (göstereceksin), biz de bulduğun esbaba tevessül edeceğiz (uyacağız). Sen mektep yap, eğer okumazsak kabahat bizim. Sen bize hürriyet ver, kötüye kullanırsak kabahat bizim..”

Ahmet Mithat Efendi, akıllı ve ciddî bir çalışma ile Dikenin gelişeceğine inanır ve bunun için önce geniş halk kitlelerinin asgarî bir eğitim-öğretimden geçirilmesi gerektiğini ileri sürer. O kendisini “hâce-i evvel” olarak vasıflandırmış, bunu “ilkokul öğretmeni” anlamında kullanmıştır. O, en çok yazmış, en çok okunmuş, etkisi yurt dışındaki Türklere de ulaşmış bir halk öğretmeniydi. “Eserlerini saçlı sakallı adam­lar, ev bark sahibi kadınlar okuyordu. Fakat bunların bilgi seviyesi bir ilkokul çocu­ğundan farksızdı. O da kendini bir ilkokulda hoca farzetti. Vatan geniş bir ilkokul, halk muhtelif yaşta ve muhtelif meslekte ilkokul çocukları… İlkokul öğretmeni nasıl baştan öğrencilerini eğlendirecek masal ve hikâyelerle işe başlarsa, Ahmet Mithat da öyle yaptı. Öğrencilerin seviyesi yükseldikçe eserlerin de şekli değiştiği gibi o da okuyucularına büyük romanlar verdi. Öğretmenin vazifesi nasıl öğrencilerini eğlendirmek değil onları bilgiyle yetiştirmekse, o da romanlarında fırsat getirip geniş geniş bilgi vermekten çekinmedi. Fakat, öğretmenin vazifesi nasıl yalnız öğretmek değil, belki ondan da fazla, terbiye etmekse, o da romanlarında daima okuyucularına ahlâk telkinlerinde bulundu.”

Bunu da Okuyabilirsin...
Osmanlı Devlet Teşkilatı ve Kısaca Temel Özellikleri

Ahmet Mithat Efendi OsmanlIların Orta Asya’dan gelirken konuştukları Türkçeyi koruyup geliştirmemekle büyük bir hataya düştüklerini, Osmanlıca denen, halk kitlelerinin anlamadığı dilin sadeleştirilmesi gerektiğini söyler. Ona göre Farsça- Arapça tamlama ve çoğullar, kelimelerin eril ya da dişil kullanılma şartı vs. atılmalıdır. Örneğin, “a’mâl-i hayriye” yerine “hayırlı a’mâr, onun yerine de “hayırlı ameller” demek daha güzeldir. Türkçe karşılığı bulunan yabancı kelimeler hiç kullanılmamalıdır: Güvercin ve örümcek sözcükleri varken kebûter ve ankebut dememelidir. Kendisi de mümkün olduğu ölçüde sade ve anlaşılır dille yazmıştır. Böylece o, halkçılık ve dilde sadeleştirme akımının da öncüleri arasında yer almaktadır. Ahmet Mithat Efendi, Pedagoji ve Eğitim Bilimine ilişkin, çeviri-uyarlama yoluyla hazırladığı yazı ve eserleriyle de eğitimimize hizmet etmiştir. O, en çok, Fransız eğitimcisi Compayre’nin etkisinde kalmıştır. Ahmet Mithat Efendiye göre, iyi ana baba ve eğitimci olmanın ilk şartı, Pedagoji ilmini hakkıyla bilmektir. Bir asker nasıl topografyasını (yüzey şekillerini) bildiği bir arazi üzerinde başarılı olarak savaşabilirse, bir cihad (savaş) olan çocuk eğitiminde başarılı olmak için de “çocuğun topografyasını” bilmek gerekir ki, bu da onun fizyolojik ve psikolojik durumudur. Ana-baba çocuklarıyla ilgilenmek için mutlaka zaman ayırmalıdır. Çocukları ile İlgilenmek onlar için aslında bir zevktir, ama bunu özellikle babalara anlatabilmek gerekir. 

Ahmet Rıza Bey’in Türk Eğitim Tarihindeki Yeri

Ahmet Rıza Bey (1858-1930), Galatasaray Lisesinde okudu. Köylünün ilkel yön­temlerle tarım yaptığı için yoksul kaldığını düşünen babası tarafından tarım öğre-nimi görmek üzere Paris’e gönderildi. Tarım öğrenimini bitirip yurda dönen Ahmet Rıza Osmanlı Ziraat Nezaretine başvurunca “iş yok” cevabını aldı. Bu kez Maarif Nezaretine başvurdu: Önce Bursa İdadisi (Lisesi) Müdürlüğü ile Kimya öğretmenli­ğine, kısa bir sure sonra da Bursa Eğitim Müdürlüğüne atandı. Bu görevde iken (1886­1889 yılları) ilde ilköğretim ve öğretmen sorunlarını korkusuz bir dille Bakanlığa bildirdi. İlköğretim ile ilgili başlıca belirlemeleri ve önerileri şöyledir:

Bursa’da azınlıkların okullarından başka 4 Protestan, 1 Katolik okulu vardır. Bu kurumlar Bursa’da ticaret ve sanayiin tamamen Hıristiyanların ellerine geçmesinde etkili olmaktadırlar. Ayrıca bu okulların misyoner öğretmenleri köylere kadar dağılarak, öksüz Müslüman çocuklarını toplamakta, onlar ve aileleri üzerinde zararlı propagandalar yapmaktadırlar. Bu kurumların faaliyetlerine karşı bir tedbir olarak, öksüz kız ve erkek Müslüman çocuklar için iki ayrı yatılı Darüşşafaka açılmalıdır. İlköğretime terkedilen evkâf-ı münderise (yıkılmış, ortadan kalkmış vakıfların) gelirleri zorba ve eşrafın elinde kalmıştır. Bunların geri alınması ancak eğitimi seven cesur bir Valinin atanması ile mümkündür. Ayrıca ilkokul öğretmenlerinin maaşları Rüşdiye ve idadilerde olduğu gibi Maarif Sandığından sağlanmalıdır. İlkokullar sayıca dağınıklıktan kurtarılmalı, az sayıda fakat öğrencisi kalabalık, öğretmen kadrosu geniş okullar haline sokulmalıdır. Eğitim ve öğretimin niteliği ancak bu şekilde yükseltilebilir.

Eğer bu tedbirler alınmayacaksa, Eğitim Müdürlüğü kaldırılmalıdır, çünkü şimdiki halde eğitim işlerini bir muhasebeci ve bir kâtip yürütebilir. Ahmet Rıza Bey, önerdiği hususların yapılmadığını ve “bu gidişle eğitime hizmet edilemeyeceğini” görünce görevinden ayrılmış ve Paris’e kaçarak ıslahat mücadelesini dışarıdan sürdürmüştür. Yurt dışında Meşveret gazetesini çıkarmış, siyasî ve eğitimsel yazılar yayınlamıştır. Görüşlerinde kısmen Pozitivizmin etkisinde kalmıştır. Padişaha lâyihalar göndererek eğitim alanında önerilerde bulunmuştur. Bu yazı ve lâyihalarında Devletin kurtuluşunu kitlelerin eğitilmesinde, kızların okutulmasında, eğitimin niteliğinin yükseltilmesinde görür ve Türkçeye önem verilmesini, bir Türk Dili Akademisi açılmasını ister. O, II. Meşrutiyet döneminde de, önemli siyasî görevlerde bulunmuştur.

Gönderiliyor
Kullanıcı Oyları
( oy)

Yorum Bırak