Ortadoğu'nun Tarihine Kısa Bir Bakış | Onlinezeka

Ortadoğu’nun Tarihine Kısa Bir Bakış

Eski Çağlarda Ortadoğu

Antik Yakındoğu uygarlığı bilinen tarihi tradisyona/geleneksel bilgiye göre m.ö. 3500a’lerde aşağı Irak’ta ortaya çıkan şehir devletleri içinde başlamıştır. Bu bölgede yerleşen toplumlar, yazılı alfabe, devlet kurumları ve dini ritüelleri geliştirmişlerdir. Saydığımız bu üç unsur da insan ve toplum hayatı açısından son derece önemli ve dikkat çekici unsurlardır. Alfabe ile kayıt tutabilme, dini ritüellerle kendisini ve kainatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışma, devlet anlayışı ve kurumları ile de toplumsal hayatı yani birlikte yaşamayı devam ettirebilme ve dışarıya karşı koyabilme yada varlığını devam ettirebilme imkânına sahip olabilmiştir.

Yaklaşık 2400 yıllarında ise sözünü ettiğimiz bu şehir devletlerinin bir monarkın egemenliğinde tek bir devlet olarak birleşmesi gerçekleşmiştir. Bu sayede imparatorluk olarak ifade edebileceğimiz daha büyük çapta siyasi teşekküller doğmuştur.

Siyasal yapı ve anlayışlarda ortaya çıkan yenilikler ve gelişmeler ortadoğuda bireysel ve toplumsal hayata yansıyacak biçimde hukuk ve dini anlayışlarında olgunlaşmasına ve yaygınlaşmasına katkı yapacaktır.

Ortadoğuda imparatorlukların zamanla üst düzeylere ulaşması söz konusudur. Firavunların egemenliğinde Mısır’ın Nil vadisinde kurdukları medeniyet günümüzde bile gizemini korumaktadır. M.ö. 550-330 civarında Mısır’dan Ceyhun nehrine kadar uzanan Acem İmparatorluğu da aynı sınıfta değerlendirilebilecek bir imparatorluktur.

Bir karşılaştırma yapmamız gerekirse ortadoğu’da bunlar olurken dünyanın diğer coğrafyalarında neler yaşanmakta ve bu ne anlama gelmektedir. Bu manada Ortadoğu tarihi ile nasıl bir senkronizasyon kurulabilir? Bu anlamda Roma ve Yunan medeniyetlerine yönelmek gerekir. M.ö. 750’lerde Roma devletinin kurulduğu düşünüldüğünde ve bunun gelişminin ve bir imparatorluk düzeyine gelmesinin miladi yıllara kadar geciktiği düşünüldüğünde Ortadoğu uygarlıklarının bu anlamda devlet yönetimi ve kurumlarının gelişimi açısından daha erken bir gelişme içinde olduğu ifade edilebilir. Ancak Yunan uygarlığı’nın yaklaşık aynı zamanlarda kurum, anlayış ve düşünce anlamında daha gelişmiş olduğu kabul edilmelidir.

Gerek, batı, gerek Ortadoğu gerekse Avrupa ve orta Asya medeniyetleri arasında aynı düzeyde olmasa bile kitlesel yada daha düşük düzeyde etkileşimlerin olmaması kaçınılmazdır. Bu etkileşimdir ki medeniyetleri geliştiren ve olgunlaştıran temel dinamiklerden birisidir.

M.ö 4. Yüzyılda İskenderin fetihleriyle birlikte iran ile Akdeniz arasında uzanan Ortadoğu toprakları, idari ve yüksek kültür dili olarak Yunancanın benimsenmesinin ardından sözünü ettiğimiz bu etkileşimi yaşamıştır. Yani Ortadoğu başka bir medeniyet ve onun getirdiği kültür ve anlayışla tanışmıştır.öyle ki İskenderiye (Mısır) ve Antakya’da Yunanca eğitim veren ileri düzeyde eğitim kurumları açılmıştır. Bu yüzyıllarda Mısır’dan Anadolu’ya kadar Yunanca yüksek kültür dili olarak varolmuştur.

Başka bir etkileşim aracı ise Roma olacaktır. Roma fetihleriyle M.ö. 1. Yüzyılda Mısır, Suriye, filistin ve Anadolu’da Roma’nın etkili idari ve yüksek kültürü ile de tanıştı.

Ortadoğu’da Tek Tanrılı İnanç Sistemi

Gerek Roma ve gerekse Yunan inanç sistemi semavi ve tek tanrılı değildir. Ritüel olarak, Tanrı anlayış ve idraki olarak aralarında büyük ayrılıklar söz konusudur. Ortadoğu’ya ise Tek Tanrı anlayışının ilk kez antik İsrail’in peygamberleri ile geldiği anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra bölgenin önemli medeniyetlerinden birisi olan İran’da da m.ö. 7. Yüzyıllarda bile Zerdüştlük olarak bilinen ve semavi dinler içinde yer almayan bir tektanrı inanç türü daha göze çarpar. Öyle ki bu din m.s. 234-634 tarihleri arasında yaşayan Sasani imparatorluğunun resmi dini olarak da kabul edilmişti. Semavi dinler grubunda yer alan Hıristiyanlık ise Roma çağından sonra hızlı bir şekilde yayılmış ve 4. Yüzyılın sonlarında Bizans’ın da resmi dini olarak kabul edilmişti.

İslamiyet ve Ortadoğu

Yukarıda ifade ettiğimiz kültür ve medeniyetler ve bunların Ortadoğu coğrafyası ile olan etkileşimi elbette ciddi bir kültür birikimini ve medeniyet anlayışını ortaya koyar. Dolayısıyla İslamiyet böyle bir coğrafyaya hitap etmiş ve gerek Ortadoğu’ya sonradan gelmiş olan kültür ve medeniyetle; gerekse bölgenin yerleşik kültür, medeniyet ve dini ritüelleriyle de etkileşim içine girmiştir.

Özellikle İslamiyet Ortadoğu açısından önemlidir. Arap Yarımadası’nın Mekke ve Medine şehirlerinde ortaya çıkan İslam dininin temel iki büyük şehri Şam ve Bağdat Ortadoğu’nun dolayısıyla İslam’ın genişleme ve bir dünya dini haline gelmesinde temel teşkil eden şehirlerdir. Çünkü bu dönemde Şam ve Bağdat şehirleri Mekke ve Medine ile karşılaştırıldığında çok daha gelişmiş bir kültürel ve entelektüel birikime ve zenginliğe sahiptir.

İslam’ın doğduğu dönemde Ortadoğu’nun iki önemli İmparatorluğu vardır. Bunlar Bizans ve Sasani İmparatorluklarıdır. Fakat ikisi 540-629 tarihleri arasında sürekli bir rekabet ve savaş haline girmişler ve Nil ve Fırat nehirleri arasında kalan topraklarda yaşayan halka büyük zarar vermişlerdi. Bizanslılar m.ö. 4. Yüzyıldan itibaren Hıristiyanlığın Ortodoksluk mezhebini resmi dini olarak kabul etmiş ve bunu tüm bölge halkına da zorlama yoluyla kabul ettirmek istemiştir. Fakat bölge halkı Yahudilik veya Hıristiyanlığın başka kollarına inanmak yoluna da gitmiştir. Örneğin Ermeniler, Gregoriyen mezhebine inanmakta ısrarcı olmuştur.

Sasani ise Zerdüşt inancına mensup olmakla birlikte zerdüştlük son dönemde imparatorluğun üst ve yönetici kademesinin mensup olduğu bir din halini almıştır. Halkın ise zerdüştlük yanında Hıristiyanlığın çeşitli mezheplerine ve Yahudiliğe mensup oldukları görülür.

İşte böyle bir ortamda İslamiyet doğmuş ve Müslümanlar bölgede askeri ve siyasi anlamda da varlık göstermeye başlamışlardır. Bizans ve Sasani imparatorluklarının gerek kendi içlerinde gerekse birbirileriyle olan ilişkilerinin halka olumsuz yansıması İslam ve Müslümanların etkin olabilmelerinde etkili olacaktır.

Böylece Hz. Muhammedin 632’de ölümünden 750’lerde İslam Devleti’nin başkentinin Şam’dan Bağdat’a taşınmasına kadar geçen dönemde İslam ümmeti, yerel bir Arap devletinden evrensel bir dünya imparatorluğu haline gelebilmiştir. Bu tarih aralığının çok kısa olması ise dikkat çekicidir.

Bölgede yunanca, farsça ve aramca gibi yerel edebi gelenek ve lisanların yerini yavaş yavaş Arapça alacaktır. Müslümanlar bunları tamamen ortadan kaldırmamışlardır. Din olarak ise hakim din İslamiyet olmuş, Yahudilik, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve putperestlik gibi anlayış ve dinlerin yerini almıştır. Nihai olarak denebilir ki Ortadoğunun yeni kimliği İslamiyet ve Müslümanlar olacaktır.

Gönderiliyor
Kullanıcı Oyları
( oy)

Yorum Bırak