Bu Yazıda Neler Var?
Bu yazımızda ele alınan yüklemler birer yardımcı yüklemdir. Tek başlarına kullanıldıklarında yüklem olarak taşıdıkları anlamı taşımazlar (“Yes, I can” gibi kısa yanıt durumları dışında). Yardımcı kipler içinde bulundukları cümlelere göre “olasılık, yetenek, rica, izin, gereklilik, zorunluluk, yasaklama, öneri, beklenti…” anlamlarında kullanılır.
Can (-ebilmek)
Özne + can + esas fiil (verb1)
Olumlu Cümle
I can speak Chinese.
Çince konuşabilirim.
She can swim.
Yüzebilir.
He can drive a car.
Araba kullanabilir.
Olumsuz Cümle
I cannot/ can’t speak Chinese.
Çince konuşamam
She can’t swim.
Yüzemez.
He can’t drive a car.
Araba kullanamaz.
Soru Cümlesi
Can you speak Chineese?
Çince konuşabilir misin?
Can she swim?
Yüzebilir mi?
Can he drive a car?
Araba kullanabilir mi?
“Can” kip belirteci “bir şeyi yapabilmek” anlamını taşır. Yeteneklerimizi ifade ederken kullanırız. Türkçe’ye “– ebilmek” olarak çevrilir.
He can drive a motorbike.
(Motosiklet sürebilir.)
Kelly can speak French.
(Kelly Fransızca konuşabilir.)
Olasılık ifade ederken kullanılır:
He can be here soon. (Yakında burada olabilir.)
İstek, rica ve emir cümlelerinde kullanılır:
Can I have a cup of coffee, please?
(Bir fincan kahve alabilir miyim lütfen?)
Can you help me, please?
(Bana yardım edebilir misin, lütfen?)
İzin durumlarında kullanılır.
Can I borrow your notebook?
(Defterini ödünç alabilir miyim?)
Can I close the window?
(Pencereyi kapatabilir miyim?)
Could
Özne + could + esas fiil (verb1)
Geçmişe ait yeteneklerimizden bahsederken kullanırız. “Can” in geçmiş yapısıdır.
I could swim when I was five. (Beş yaşındayken yüzebilirdim.)
My grandmother could speak five languages. (Büyük annem 5 dil konuşabilirdi.)
NOT: “Could” yetenek anlamında “can” in “past”ıdır. Ancak, olasılık, rica ve teklif anlamında “past” değil, “present” bir anlam taşır.
- olasılık ifade ederken: Perhaps she could complete the project soon. (Belki de yakında projeyi bitirebilir.)
- rica anlamında: Could you give me a ride to the airport, please? (Beni havalimanına kadar götürebilir misin, lütfen?)
- teklif edeken: Could we meet at around 8 tonight ? (Bu akşam saat 8 civarında buluşabilir miyiz?)
May- Might
May:
Olasılık: We may never see him again. (Onu bir daha hiç göremeyebiliriz.)
İzin: rica You may go. (Gidebilirsin.)
Might:
Zayıf olasılık: This medicine might have some side effects. (Bu ilacın bazı yan etkileri olabilir.)
İzin isteme: Might I have a look at your magazine? (Dergine bir gözatabilir miyim ?)
Should/Ought to/Had Better
“Should” ve “ought to” yardımcı eylemleri öğüt, nasihat, tavsiye, yükümlülük bildiren kiplerdir.
He should see a doctor.
He ought to see a doctor.
(Bir doktora gitmesi gerekir.)
You should stop smoking. You cough much.
You ought to stop smoking. You cough much.
(Sigara içmeyi bıraksan iyi olur. Çok öksürüyorsun.)
NOT: “Should”un olumsuzu “shouldn’t” ve “ought to” nun olumsuzu “oughtn’t to/ ought not to” biçimindedir. Yapılmaması gereken durumları belirtir.
You shouldn’t drive so fast.
You ought not to drive so fast.
(Çok hızlı araba sürmemelisin.)
Should ve ought to’nun Genel Yapısı Özne + should/ ought to + esas fiil
Should/ Ought to
Yükümlülük: She should/ ought to work harder. (Daha fazla çalışması gerek.)
Öğüt, nasihat, tavsiye: You should/ ought to go to bed early. You have an exam in the morning.
(Erken yatsan iyi olur. Sabaha sınavın var.)
You shouldn’t/ ought not to drive when it is snowy.
(Kar yağarken araba kullanmamalısın.)
Had Better (…sa iyi olur)
Tavsiye, “olsa iyi olur” anlamında kullanılır. “Should” ve “ought to” ya kıyasla daha güçlü bir anlamı vardır. Daha çok bir uyarı niteliğindedir. “Had better” anlam olarak bir uyarı mesajı verip, buna uyulmaz ise kötü sonuçlar olabileceğini ifade eder. Olumsuz yapısı “had better not” şeklinde yapılır.
You had better study hard for your exam, or you will fail.
(Sınavına sıkı çalışsan iyi olur, yoksa kalırsın.)
You had better not eat too much, or you will get fat.
(Çok yemesen iyi olur, yoksa kilo alırsın.)
Must (-Meli/-Malı)
Bir şeyin gerekli ya da zaruri olduğu durumlarda “must” kullanılır. Daha çok konuşmacının kendinden gelen zorunluluğunu belirtir. Türkçe’ye “-meli, -malı” şeklinde çevrilir.
I must go to school now.
(Şimdi okula gitmeliyim.)
I must study for my exam.
(Sınavım için çalışmalıyım.)
I must stop smoking.
(Sigarayı bırakmalıyım.)
Çok kuvvetli olasılık: He must be at home. He isn’t at his office now. (Evde olmalı. Şuan ofisinde değil.)
“Must “ aynı zamanda birşeyi ısrarla tavsiye ederken kullanılır. It is a fantastic movie. You really must see it. (Bu çok güzel bir filmdir. Mutlaka izlemelisin.)
Have to-Has to
Bir şeyin yapılmasının zorunlu, gerekli, mecburi olduğunu anlatırken “have to/ has to” kullanılır. “Have to/ has to” ile belirtilen zorunluluk dışarıdan gelen bir zorunluluktur. Yani bir bakıma kanun, kural vb. gibi dışarıdan gelen bir etkiyle oluşan zorunluluktur.
I have to go to hospital.
(Hastaneye gitmeliyim./ Gitmek zorundayım.)
She has to finish the report today.
(Bugün raporu bitirmek zorunda.)
“Have to/ Has to” nun Genel Yapısı Özne + yardımcı fiil + have to/ has to
In Turkey, you have to drive on the right.
(Türkiye’de arabayı sol şeritten sürmelisiniz.)
In Turkey, school children have to wear a uniform.
(Türkiye’de okula giden çocuklar üniforma giymek zorundadır.)
Soldiers have to get up ealy in the mornings.
(Askerler sabahları erken kalkmak zorundadır.)
Yukarıdaki örneklerde zorunluluk durumu kişinin fikrine göre değil dışardan bir etkiyle oluşmuştur.
Had To (Geçmişe Ait Zorunluluk)
“Have to” ve “must” yapılarının past hali “had to”dur. Geçmişe ait zorunluluktan bahsederken kullanılır.
Yesterday I was busy. I had to work till midnight.
(Dün çok yoğundum. Geceyarısına kadar çalışmak zorunda kaldım.)
When I was a student, I had to get up very early.
(Öğrenciyken, erken kalkmak zorundaydım.)
Must Not/Mustn’t (Yasaklama)
İngilizcede “must not /mustn’t”, birşeye izin verilmediğini anlatmak istediğimizde kullanılır. Yani yasak bildirir. “Yapmamalısın” anlamında kullanılır.
You must not smoke indoor.
(Kapalı yerlerde sigara içmemelisin.)
You must not enter this room.
(Bu odaya girmemelisin.)
Cars mustn’t be parked here.
(Arabalar buraya park edilmemeli.)
You must not take any pictures here.
(Burada fotoğraf çekmemelisiniz.)
“Must not” ın Genel Yapısı Özne + must not + esas fiil
Don’t Have to/Doesn’t Have to (Gereksizlik/Gerek Yok)
“Don’t have to/ doesn’t have to” kipleri eylemin yapılmasının gereksiz olduğunu ifade etmek için kullanılır.
You don’t have to buy any bread. We have a lot at home.
(Hiç ekmek almana gerek yok. Evde çok var.)
Ozan doesn’t have to bring his car. We have one.
(Ozan’ın arabasını getirmesine gerek yok. Bizde var.)
It’s holiday today. You don’t have to get up early.
(Bugün tatil. Erken kalkmana gerek yok.)
NOT: Geçmişte zorunluluğun ortadan kalkması durumunda bu yapının “past” I “didn’t have to” yapısı ile kullanılır.
I didn’t have to get up early when I was in college.)
(Üniversitedeyken erken kalkmama gerek yoktu.)
He didn’t have to wear a suit when he worked in a college.
(Üniversitede çalışırken takım elbise giymesine gerek yoktu.)
Would Rather
“Would rather” yapısını bir şeyi tercih ederken, yeğlerken kullanırız. Yani “tercih etmek” anlamındadır.
would rather + V1
yani, “would rather” kipinden sonra fiilin yalın hali gelir.
He would rather go by plane.
(Uçakla gitmeyi tercih ediyor.)
They would rather eat in the restaurant.
(Restoranda yemeği tercih ediyorlar.)
NOT: İki şey arasında tercih söz konusu olduğunda “than” kullanılır.
I would rather/ I’d rather be a teacher than an accountant.
(Muhasebeci olmaktansa, öğretmen olmayı tercih ederim.)
I would rather read a book than watch TV.
(Televiyon izlemektense, kitap okumayı yeğlerim.)
She’d rather study English than (study) German.
(Almanca çalışmaktansa, İngilizce çalışmayı tercih eder.)
NOT: “would rather + cümle; past tense” yapısını başka bir kimsenin bir şeyi yapmasını yeğlediğimiz zaman kullanırız. Ama anlam geçmiş (past) değil, şimdiki (present) zamandır.
I’d rather you helped me. (Bana yardım etmeni tercih ederim/ isterim.)
She would rather her father gave her the car key.
(Babasının arabasının anahtarını ona vermesini tercih eder/ ister.)