Atatürk Döneminde Türkiye’nin Dış İlişkileri ve Politikası

Atatürk Döneminde Türkiye’nin Dış İlişkileri ve Politikası

Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasına Genel Bir Bakış

Atatürk’ün Türk dış politikasına bakışında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihi misyonu, jeopolitik yapısı, dünyanın geldiği nokta gibi hususlar etkili olmuştur. Onun dış politikasının odak noktası, kurduğu milli devletin yerleşmesi ve etrafında saygı duyulan güçlü bir ülke haline gelmesidir. Dolayısıyla tüm politikalar bu perspektiften belirlenmiştir.
Her şeyden önce milli sınırlar içinde kendi gücümüze dayalı, tam bağımsız ve çağdaş bir Türkiye oluşturmak esastır. Bundan sonra da kurulan devleti maceralardan uzak tutarak diğer ülkelerle barış içinde yaşayan bir organizasyon haline getirmek gerekmektedir. Bu nedenle Atatürk’ün dış politikasında “Yurtta sulh, cihanda sulh” deyişinin önemli bir yeri vardır. O, Türk milletinin başkasının topraklarında gözü
olmadığı gibi, başkalarının da gözünün bizim topraklarımızda olmadığı sürece, tüm devletlerle iyi ilişkiler içinde bulunulması gerektiğini düşünür. Bu yapılırken milli çıkarlarımızın asla göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgular.
O, anlaşmazlıkların barışçı yollardan hukuka uygun bir biçimde çözülmesi gerektiği görüşünü sadece sözleriyle değil, aynı zamanda samimi uygulamalarıyla da ortaya koymuştur. Türkiye, Musul, Montreaux ve Hatay davalarında olduğu gibi Lozan sonrası çıkan sorunları da hukuki yollarla çözmeye çalışmıştır. Ancak bu “ne pahasına olursa olsun” gibi teslimiyetçi politikalarla olmamıştır. Türkiye barışçıl bir politika
güderken aynı zamanda ülkesinin güvenliğini sağlayacak tüm tedbirleri de almıştır. Atatürk’ün dış politikada temel aldığı ilkeleri, başta bağımsızlık, barış, aktif bir dış politika olarak tanımlamak mümkündür.

1923-1932 Döneminde Türk Dış Politikası

Bu dönemde Türkiye Cumhuriyetinin dış politikası, yakın zamanda kurtuluş mücadelesi vermiş ve bu mücadeleden başarı ile çıkmış bir devletin politikası görünümündedir. Savaşlardan çok çekmiş ve bu nedenle barışı esas almış, fakat ülke haklarını savunma noktasında da asla taviz vermeyerek kararlı bir politika güdülmüştür.

Türkiye-İngiltere ilişkileri ve Musul Meselesi

İngiltere özellikle 1923-1945 yılları arasında dünya siyasetine yön verebilecek derecede güçlü bir ülke idi. İşgalci devletlerin en önemlileri arasında yer almıştır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletini Lozan’da tanımak zorunda kalmıştır. Bununla birlikte İngiltere, Türkiye’nin güçlenmesini ve gelişmesini istememiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında İngiltere ile yaşadığımız öncelikli sorun Musul meselesidir. İngiltere Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan Musul’u 1918’de işgal etmiştir. Musul sorununu çözmek için Lozan’dan sonra Türk-İngiliz konferansı toplanmış, fakat herhangi bir netice alınamamıştır. Irak sınırımızla ilgili bu sorun ancak 5 Haziran 1926 yılında İngiltere ile anlaşmaya varılarak çözülmüştür.
Bundan sonraki yıllarda ise Akdeniz’de İtalyanların güçlü bir donanma yaparak İngiltere’ye karşı çıkması, İngiltere ile Türkiye’yi birbirine yakınlaştırmıştır. Bu yakınlaşma Türkiye’nin 2.Dünya Savaşına İngiltere yanında girme konusunda baskı yapılmasına bile neden olmuştur. Fakat 1. Dünya Savaşından gerekli dersleri çıkaran tecrübeli bir Türkiye böyle bir hataya düşmemiştir.

Bunu da Okuyabilirsin...
Lozan Barış Antlaşması Önemi ve Sonuçları

Türkiye-Fransa İlişkileri

Fransa XIX. yüzyılın büyük devletlerinden biridir. Bu ülke birinci dünya savaşında galipler arasında bulunmaktaydı. Fransa, Milli Mücadele yıllarlında Ankara hükümetiyle anlaşmada erken davranarak güneyde bazı menfaatler sağlamıştır. Lozan’dan sonra Türkiye ile Fransa arasındaki sorunlar şöyle sıralanabilir:
1- Yabancı mektepler: Osmanlı Devleti içinde Hıristiyan dinine dayalı bazı mektepler açılmıştı. Bu mekteplere zamanla Türk çocukları da gitmeye başlamış, ancak Hıristiyan eğitiminden dolayı bazı güçlüklerle karşılaşılmıştır. Müslüman Türk çocuklarının mekteplerdeki dini ayinlere katılmaya zorlandıkları görülmüştür. Ayrıca yabancı mektepler Tevhid-i Tedrisat kanununa karşı da bir direnç göstermişlerdir. Cumhuriyet döneminde kontrol altına alınan bu mektepler eski hukuklarının devam etmesini istemişlerdir. O dönemde bu mekteplerin savunucusu Fransa idi. Ancak, yeni Türk Devleti yabancı mektepler konusunda hiç bir taviz vermemiş, bu mektepleri kendi idari ve hukuk sistemi içinde kabul etmiştir.
2- Borçlar meselesi: Lozan’da gündeme gelen Osmanlı Devleti’nin borçları meselesi en çok Fransa’yı ilgilendirmiştir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin en fazla borçlandığı ülke Fransa idi. Türkiye diğer alacaklı ülkelerle de görüşmeler yapmış, fakat bir anlaşma sağlanamamıştır. Nihayet müzakereler sonucu bu konuda 1932 yılında bir anlaşma imzalanmıştır.
3-Hatay meselesi: Hatay toprakları Osmanlı Devletinde Uzeyr sancağı ile Antakya kazası topraklarında oluşuyordu. Halkının büyük çoğunluğu XVI. yüzyılda Türk idi. Fakat XIX. yüzyılda meydana gelen değişimler Hıristiyan halkın buralara gelmesine ve nüfustaki dengelerin hareketlenmesine yol açmıştır. Bu dönemde bölgenin idari yapısı Halep’e bağlanmıştır. Bölge İngiliz ve Fransız çıkarları nedeniyle bu iki devletin işgaline uğramıştır.20 Ekim 1921’de Ankara’da Fransa ile Türkiye arasında anlaşma imzalanmış, bu anlaşma dolayısıyla Türk nüfusunun buradaki fazlalığı nedeniyle Türklere ayrıcalıklar tanınmıştır. 1936’ya gelindiğinde Atatürk konuya Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açış konuşmasında değindi. Bundan sonra da o, Hatay konusuyla ilgisini hiçbir zaman kesmedi. Konu 15 Aralık 1936’da Milletler Cemiyeti’nin gündemine geldi. Hatay konusu Türkiye ile Fransa arasında hep çekişme alanı olmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaşması iki ülke arasının iyileşmesine neden oldu. Nihayet, 23 Haziran 1939’da iki ülke arasında yapılan anlaşmayla Hatay, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırlarına katıldı.

Türkiye–İtalya İlişkileri

İtalya, Milli Mücadele yıllarından beri Türkiye hep daha yakın görünmüştür. Bu yıllarda başlayan ticari ilişkiler 1923 sonrası ve daha sonraki dönemlerde de artarak devam etmiştir. 1922’de Mussolini’nin iktidarı eline almasıyla genel olarak Türkiye politikasında bir değişiklik olmasa da, İtalya’nın Musul politikası bizim arzuladığımız bir biçimde gelişmedi. İtalya Musul konusunda İngiltere’nin yanında yer almıştır.
Ancak 1930’lu yıllarda İtalya Akdeniz’de yayılmacı bir politika yoluna gitmiştir. Bu durum Türkiye ile İngiltere arasında yakınlaşmaya yol açmıştır. İtalya’nın bu yayılmacı politikası Anadolu’nun güney kıyılarını da içine alıyordu. Özellikle 1934-1935 yılları arasında Türk-İtalyan ilişkileri “savaş öncesi durum” denilebilecek ölçüde gerginleşmiştir. İtalya, 3 Ekim 1935’te Habeşistan’a saldırınca Türkiye rahat bir nefes almıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasından 1.Dünya Savaşına kadar geçen zaman diliminde Türkiye’nin dış politikasını araştıran araştırmacılar, bu dönemde ülkenin dış siyasetini etkileyen en önemli konunun İtalya olduğunu söylemektedirler.

Bunu da Okuyabilirsin...
Trablusgarp Savaşı Nedenleri ve Sonuçları (1911-1912)

Türkiye-Yunanistan İlişkileri

Kurtuluş Savaşı başlarda İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelerle yapılırken, daha sonra Rumların da ülke üzerindeki emelleri nedeniyle Yunanistan işgalci ülke sıfatıyla devreye girmiştir. Yunanistan’ın devreye girişiyle beraber Milli Mücadele son dönemlerinde neredeyse Türk-Yunan Savaşı haline gelmiştir. Bu nedenle Mudanya Mütarekesi ve Lozan Antlaşması en çok Türk-Yunan ilişkilerinde kendini göstermiştir. Özellikle iki mesele Türk-Yunan ilişkilerini belirlemiştir. Bunlardan biri “Mübadele”, diğeri ise “Etabli” sorunudur.
Mübadele: Lozan Anlaşmasında Türkiye ve Yunanistan’daki Türk ve Rumların karşılıklı mübadelesi kabul edilmiştir. Bu mübadeleye iki istisna getirilmiştir. Buna göre, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları mübadele kapsamının dışında tutulmuştur. Mübadele edilen nüfusla ilgili olarak farklı rakamlar söylenmektedir. Türk kaynaklarına göre, Türkiye’den Yunanistan’a 1.222.489 Rum, Yunanistan’dan da
Türkiye’ye 1.104.216 Türk gelmiştir.
Etabli: Yunanlılar İstanbul il sınırları içindeki Rumların İstanbul’da kalmasını isterken, Türkiye de belediye sınırları dışındaki Rumların Yunanistan’a gönderilmesini istiyordu. Bu konudaki anlaşmazlık 10 Haziran 1930 tarihine kadar sürdü. Bu tarihte imzalanan anlaşma ile Etabli takasları 1923 yılındaki esaslara göre yapılmıştır.

Türkiye-Sovyetler Birliği İlişkileri

Lozan Anlaşmasıyla bağımsızlığını ve Musul, Hatay dışında istediği sınırları kabul ettiren Türkiye ilk yıllarda Milli Mücadele şartları çerçevesinde dış politika yürütmüştür. Batılı devletler tarafından tanınmaya başlayan Sovyetler Birliği, bu dönemde Türk dış siyasetinin önemli belirleyicilerinden biri olmuştur. Musul yüzünden Türk-İngiliz ilişkilerinin sertleştiği günlerde, 17 Aralık 1925’te Türk-Sovyet
tarafsızlık ve saldırmazlık antlaşması imzalandı. 17 Aralık 1929’da uzatılan bu antlaşma yirmi yıl boyunca iki ülke arasında etkili olmuştur. Bu antlaşmaya göre, iki ülkeden biri savaşa girdiğinde diğeri ona karşı tarafsız kalacaktır. Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki yakın ilişkiler 1939’a kadar devam etmiştir. 1939’da dönemin dışişleri bakanı Şükrü Saraçoğlu Moskova’da olumsuz bir atmosfer içinde karşılanmıştır. Bu durum iki ülkenin birbiriyle olan ilişkilerinin başka bir mecraya girdiğini göstermektedir. Ancak II. Dünya Savaşında Almanların Sovyetler Birliğiyle savaşa girmesi, bu olumsuz atmosferin doğurduğu neticeleri savaşın bitimine kadar masaya yatırılmasını geciktirdi. Nitekim II. Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliğinin Türkiye’den ciddi istekleri olmuştur. Bu istekleri Türkiye, savaşı göze alarak reddetmiştir. İki ülke arasında 1950’li yılların sonlarında bir yumuşama başlamış ve bu yumuşaklık sonraki yıllarda da devam etmiştir. 1991’den sonra Sovyetler Birliğinin parçalanmasıyla beraber Rusya ve Sovyetler Birliğinden ayrılan diğer cumhuriyetlerle ilişkiler gündeme gelmiştir.

Türkiye’nin Doğulu Devletlerle İlişkileri

Türkiye’nin doğulu devletlerle ilişkileri iki yönlüdür. Çünkü buralarda sadece buradaki ülkelerle ilişkiler değil, aynı zamanda bu ülkelerde etkili olan Fransa ve İngiltere ile ilişkiler de söz konusudur. Bununla birlikte İran ve Afganistan’la olan ilişkiler daha önceki tabii seyrinde devam etmiştir. Osmanlı Devletinden kopan bazı Arap devletleri ile özellikle Irak ve Ürdün ile dostane ilişkiler kurulmuştur. Nitekim 1931 yılında Irak Kralı Faysal, 1937’de de Ürdün Kralı Abdullah ülkemize gelmiştir. İran ile olan ilişkilerimiz, sınırdaki eşkıyalık olayları yüzünden biraz soğumuşsa da, Küçük Ağrı Dağı’nın Türkiye’ye bırakılmasıyla aradaki anlaşmazlıklar giderilerek ilişkiler düzelmiştir. 1934’te Rıza Şah Pehlevi’nin Türkiye’ye gelmesiyle aradaki yakınlık en üst düzeye çıkarılmıştır.
Afganistan Ankara’yı tanıyan ilk ülke olmuştur. İngiliz ve Sovyet işgallerine karşı direnmek isteyen Afganlılar bu desteği Türkiye’den sağlamak istemişlerdir. Yakın ilişkiler çerçevesinde Türkiye’ye Afganistan’dan talebeler gelmiş, ülkemizden de oraya ilim adamı, öğretmen, sağlık elamanı ve subaylar gitmiştir. Atatürk döneminde doğu ülkeleriyle olan siyaset, Sâdâbad Paktı ile en üst düzeye ulaşmıştır. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan’ın katıldığı bu anlaşma 8 Temmuz 1937’de Tahran’da Sâdâbad Sarayında imzalanmıştır. Türkiye’nin doğu ülkeleri ile olan ilişkileri Mustafa Kemal Atatürk döneminde genellikle dostane bir seyir takip etmiştir.

Bunu da Okuyabilirsin...
Şeyhülislam Nedir? Kısaca Nitelik, Görev ve Yetkileri

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Girmesi (1932)

“Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi doğrultusunda Türkiye Cemiyet-i Akvam’a üye oldu. Türkiye’ninMilletler Cemiyeti’ne davet edilmesinde Briand Kellog Paktı’na ve Cenevre Silahsızlanma Konferansı’na katılması etkili oldu. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girişi, boğazlar meselesinin lehimize çözümlenmesini sağlamıştır (1936 – Montrö Boğazlar Sözleşmesi).

Uyarı: Türkiye’nin üye olduğu ilk uluslar arası örgüt Milletler Cemiyeti’dir.

Balkan Antantı (1934)

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Yugoslavya Kralı Aleksandr’la.

Avrupa’da Almanya ve İtalya’nın saldırgan ve yayılmacı politika izlemeleri bu antantın kurulmasına neden oldu. Türkiye’nin öncülüğünde Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında kurulan bu ittifakın amacı bölgesel barışı korumak, sınırlarına ve bağımsızlıklarına saygılı olmak ve dış politikada birlikte hareket etmektir. Atatürk ile Kral Aleksandır, Balkan milletleri arasındaki husumetin kaldırılması için
bir Balkan Antantı kurulması konusunda sohbet etmişlerdir.

Boğazlar Sorunu (1936)

II. Dünya Savaşı tehlikesinin belirmesiyle, Türkiye’nin isteği üzerine Boğazlar Konferansı toplanmış ve 20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır. Buna göre;
• Boğazlar komisyonu kaldırılarak boğazların tüm görev ve yetkileri Türkiye’ye bırakıldı.
• Türkiye’nin boğazlarda asker bulundurması kabul edildi. .
• Boğazlar uluslar arası ticaret gemilerine açık tutuldu.

Uyarı: Boğazların kesin olarak Türk egemenliği altına girmesi egemenlik ve bağımsızlık ilkesi için son derece önemlidir. Bu konferansa, Almanya ve İtalya katılmamış; Sovyetler Birliği ise alınan kararlardan çok memnun kalmamıştır.

Sadabat Paktı ( 1937)

İtalyanların Habeşistan’a saldırarak Ortadoğu’da barışı tehdit etmesi bu paktın kurulmasına sebep olmuştur. Türkiye’nin öncülüğünde İran, Irak ve Afganistan arasında kurulan bu paktın amacı bölgede barışı korumak sınırları güvence altına almaktır. Sadabat Paktıyla doğu sınırımız güvenlik altına alınmıştır.

Hatay’ın Anavatan’a Katılması (1939)

Fransa’nın 1936’da Suriye üzerindeki manda yönetimini kaldırmasıyla Hatay Sorunu gündeme gelmiştir. Atatürk’ün büyük çabalarıyla 1938’de Hatay bağımsız devlet olmuştur. Bu bağımsız cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen olurken, halk oylaması ile 1939’da Türkiye’ye katılmıştır. Hatay’ın anavatana katılması ile bugünkü Suriye sınırımız çizilmiştir. Böylece Türkiye’nin en son çizilen sınırı Suriye sınırı olmuştur.

Gönderiliyor
Kullanıcı Oyları
( oy)

Yorum Bırak