Albert Camus Kimdir? Hayatı Ve Eserleri | Onlinezeka

Albert Camus Kimdir? Hayatı ve Eserleri

1913’te Cezayir’in Mondovi kasabasında yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Albert Camus’un babası Alsaslı, annesi İspanyol’dur. Camus 1 yaşındayken babası ölür. Ailenin geçimini, evlerde hizmetçilik yapan annesi üstlenir.. Camus, 1923 yılında liseye, ardından Cezayir Üniversitesi, Felsefe bölümüne gider. Üniversitede okurken, 1930 yılında vereme yakalanır. Çeşitli işlerde çalışır, 1936’da eğitimini tamamlar.

1934’te Fransız Komünist Partisi’ne katılır ve üç yıl sonra, Troçkist olmakla suçlanıp partiden atılır. Bu sırada morfin bağımlısı olan Simone’la evlenir ancak bu evlilik kısa sürer. 1935’te “İşçinin Tiyatrosu” adlı bir topluluk kurar. Bu tiyatro 1939’da kapanır.

Albert Camus,1940’ta Francine Faure ile evlendi. Bu evlilikten Catherine ve Jean adlarında ikiz çocukları oldu. II. Dünya Savaşı’nın ilk zamanlarında bir pasifist olarak kaldı.1941’de Paris, Alman ordusu tarafından işgal edilmiş ve komünist gazeteci Gabriel Péri gözleri önünde idam edilmiştir.Bu olaydan sonra tutumu değişti. Bordeaux’ya gitti ve aynı yıl “Yabancı” ve “Sisifos Söyleni”ni tamamladı. 1942’de Cezayir’in Oran şehrine gitti ve daha sonra Paris’e döndü.

Camus II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’na karşı oluşmuş Fransız Direnişi’ne katıldı ve bu direnişin bir parçası olarak “Combat” adında bir gazete yayımlamaya başladı. 1943’te gazetenin editörü oldu. Burada Jean-Paul Sartre ile tanışmıştır.

Savaştan sonra, Sartre ve Beauvoir gibi kişilerle sık sık buluşmaya başladı. Bu yıllarda, aynı zamanda Amerika’ya giderek Fransız varoluşçuluğu hakkında dersler verdi. Sol görüşlüydü ama komünizme karşıydı. Bu durum onu daha sonraları Sartre’dan da uzaklaştırmıştır.

Bunu da Okuyabilirsin...
Mehmet Emin Güney Kimdir?

1949’da veremi tekrarlayınca iki yıl inzivaya çekildi. “Başkaldıran İnsan”ı bu sırada yayımladı. Bu kitap, Fransa’daki sol çevreler ve özellikle de Sartre tarafından hoş karşılanmadı. Sartre’la bütünüyle yollarını ayırdı.Kitap çok eleştiri alınca da tiyatro oyunlarına yöneldi.

Camus, 1950’lerde kendini insan haklarına adadı. 1952’de Birleşmiş Milletler, Francisco Franco diktatörlüğündeki İspanya’yı üye olarak kabul edince UNESCO’daki çalışmalarını durdurdu ve kurumdan ayrıldı. Pasifistliğini koruyan Camus, idam cezasına karşı savaşını sürdürdü.Aynı şekilde 1954’te başlayan Cezayir Bağımsızlık Savaşı sırasında ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalıştı.

Ölümü

Camus, 4 Ocak 1960’ta, Sens yakınlarındaki küçük Villeblevin kasabasında “Le Grand Fossard” isimli bir yerde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Daha sonra mantosunun cebinde bir tren bileti bulunmuştur. Büyük bir olasılıkla, Camus gideceği yere trenle gitmeyi planlamıştı; fakat arkadaşıyla birlikte arabayla dönmeyi tercih etti. İronik biçimde, Camus daha önce en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda, araba kazasında ölmeyi bunlardan biri olarak nitelendirmişti. Kazanın gerçekleştiği Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu da Camus’yle birlikte hayatını kaybetti. Camus Lourmarin Mezarlığı, Lourmarin, Vaucluse, Provence-Alpes-Côte d’Azur’de gömülmüştür.

Albert Camus’un Varoluşçuluk ve absürdizm hakkındaki görüşleri

Albert Camus ismi ilk olarak varoluşçuluk ve absürdist kavramlarını akla getirir. buna karşın Camus etiketlenmeyi sevmediğini belirtmiştir. Varoluşçu değilim demiştir. Yayımladığı tek fikir kitabı olan Sisifos Söyleni’dir. Bu kitapta da sözde varoluşçu filozoflar olarak nitelendirdiği kişileri eleştirdiğini söylemiştir. “Hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız” sözü onun felsefesinin özüdür. Ona göre yaşam, bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısadır ve zaten bir anlamı yoktur. Bir anlamı olsa bile bu durum hiçbir şeyi değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camu’a göre hayat anlamsızdır. Bununla birlikte anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. Camus’un felsefesinin pesimist veya aşırı melankolik olmadığı yaygın bir görüştür.

Bunu da Okuyabilirsin...
Ecem Karaağaç Kimdir? Sevgilisi Kim?

Albert Camus, absürdist olmadığını söylemiştir. “Absürt’ü Sisifos Söyleni’nde ele alırken, bir metot arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle “tabula rasa” yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım.”

Camus bunları söylemiştir ama onun felsefeye en büyük katkısı da “absürt” fikridir. Bu felsefesini “Sisifos Soyleni”de açıklamıştır. Aynı şekilde “Yabancı” ve “Veba” gibi romanlarında da yoğun olarak işlemiştir. Varoluşçulukla birlikte ele alınan “Absürdizm”in (Saçma, uyumsuzluk felsefesi) kurucusu değildir ancak bu düşünce akımında önemli bir yeri vardır..

Camus ve futbol

Camus, Cezayir Üniversitesinde okurken genç takım kaleciliği yapmıştır. camus tam bir futbol düşkünüdür. Tiyatroyu mu yoksa futbolu mu tercih edeceğini sorulduğunda, “Tereddütsüz futbol” cevabını vermiştir. Vereme yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmıştır.

Bunu da Okuyabilirsin...
Yusuf Şahin Örnek kimdir?

Albert Camus’un Tüm  eserleri

Romanları
Yabancı (L’Étranger) (1942)
Veba (La Peste) (1947)
Düşüş (La Chute) (1956)
Mutlu Ölüm (La Mort heureuse) (ölümünden sonra, 1970)
İlk Adam (Le premier homme) (ölümünden sonra, 1995)
Hikâyeleri 
Sürgün ve Krallık (L’exil et le royaume) (1957)

Oyunlar
Asturya’da İsyan (1935 yılında yazıldı)
Caligula (1938’de yazıldı, 1945’te oynandı
Yanlışlık (1943’te yazıldı)
Sıkıyönetim (1948″de yazıldı (İlk kez, 27 Ekim 1948’de, “Madeleine Renaud-Jean-Louis BarraultTopluluğu” tarafından, Simonne Volterra’nın yönettiği Marigny Tiyatrosu’nda oynanmıştır.)
Adiller (1949 yılında yazıldı)

Denemeler
Tersi ve Yüzü (L’envers et l’endroit) (1937)
Sisifos Söyleni (Le Mythe de Sisyphe) (1942)
Başkaldıran İnsan (L’Homme révolté) (1951)
Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar (Lettre a un ami allemand) (1945)
Ölüm Cezası Üstüne Düşünceler (Reflexions sur la guillotine)
Albert Camus, Maria Casarès. Correspondance inédite (1944-1959). Avant-propos de Catherine Camus. Gallimard (2017)

Nobel Ödülü

Camus, 1957 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Bu ödülden sonra tüm dünyada tanınmaya başladı. 20. yüzyıl dünya edebiyatında önemli ve kalıcı bir yere sahip oldu. Bu ödülün bir önceki yıl yayımlanan “Düşüş” için değil, idam cezasına karşı yazdığı “Réflexions Sur la Guillotine” makalesi için verildiği kanısı yaygındır.

Gönderiliyor
Kullanıcı Oyları
( oy)

Yorum Bırak